Biz yine dağlar aştık, taşlar üzerine dikelip güzel manzaralara uzun uzun baktık. Yorulduk; çimlerde piknik yaparak dinlendik, kahkahalar attık, şakalar yaptık; kısacası yine çok keyif aldık ve eğlendik.

Aziz Paulus Yolu‘nun bir kısmı olan Köprülü Kanyon tabiat parkında bulunan Selge antik kenti- Adamkayalar- Çaltepe rotasını yürüdük. 20 km yürüyüşümüz boyunca; doğada olmanın, güneşin, esintinin; kuşların ötüşünün, yorulup dinlenmenin ve ciğerlerinize çektiğiniz taze oksijenin tadına vardık. Ne yazık ki, bu yazıyı, rahat koltuklarında oturanlar bu tadı alamayacaklar. Bunu yaşamak için bir dahaki sefere bize katılmanızı öneririm.

Köprüçayı kenarında sabahın tazeliği başkaydı
Tek gün süren yürüyüşümüz, antik Roma köprüsünün olduğu yerde, kanyonu yararak akan Köprüçayı kenarında başladı. Güne, bu güzel akarsuyun kenarında, doğanın uyanışına tanık olarak başlamak harikaydı. Yükselen güneş etraftaki ağaçları ve nehrin üzerini aydınlatırken arkadaşlarımla sabahın tazeliğinin tadına vardık.

Köprüçayı‘ndan ayrıldıktan sonra Selge’ye doğru yola çıktık. Zerk, Altınkaya köyündeki Selge antik şehrini ziyaret etmeden önce, yol üzerinde çam ağaçlarıyla kaplı Toros Dağları’nın manzarasını izlemek için ziyaretçiler için hazırlanmış seyir terasında durduk.

Torosların bir başka güzel köşesine buradaki terastan bir bakış attık. Terasın altında ziyaretçileri, bölgenin flora ve faunası hakkında bilgilendiren levhalar mevcut. Giderseniz göz atmayı unutmayın.
Selge antik tiyatroda köy manzarasını izledik
Selge antik şehri Altınkaya köyü içinde yer alıyor. Zamanında geçimini korsanlıkla sağlayan bu zengin şehir, düzenli bir kazı yapılmamasının yanında çok fazla da tahrip edilmiş. Bu yüzden şehrin sadece tiyatrosu ziyaret edilebilir durumda.

Selge tiyatrosu, Aspendos tiyatrosu kadar korunmuş olmasa da, gezilip görülmeye değer. Tiyatronun Sahne binası yıkılmış; gerisi iyi durumda. Tiyatronun tepesinde köyün ve Toros dağlarının çok güzel bir manzarası var.

Selge; Perge, Side, Aspendos gibi Pamfilya bölgesinin en önemli antik şehirleri arasında yer almasa da o dönemde korsanlık faaliyetleriyle kendinden sıkça bahsettirmiştir.
Yürüyüşümüz başlıyor: Selge’den Adamkayalar’a (1. Etap)
Selge’den sonra yürüyüşe başlayacağımız noktaya aracımız bizi bırakıyor. Toplamda 20 km sürecek olan yürüyüşümüz başlıyor. Herkes yeni bir rotayı yürümek için heyecanlı. Çam ağaçları arasında yer yer taşlı arazilerden, düzlüklere ve köylerin içinden, evlerin bahçelerinden geçerek yolumuza devam ediyoruz.

Yolumuzdaki düzlüklerde ve yeşil alanlarda molalar verdik. Mola demek muhabbet demek, keyif demek, ayağımda ağırlaşan botlardan biran olsun çıkarıp kurtulmak demek.

Moladan sonra devam eden yürüyüşüz rotamız yükselerek devam etti. Yolda bir keçi sürüsüyle karşılaştık. Herkes keçilerin arasına dalıp fotoğraf çektirdi. Daha sonra önümüzde manzaranın çok güzel olduğu bir noktaya denk geldik. Buradan dağın yamaçları ve karşıdaki Delisarnıç köyünün manzarası harikaydı. Arkadaşlar fotoğraf çekmek ve çektirmek için bir biriyle yarışırken manzarayı izlerken ayaküstü dinlendik.

Bu tepeden sonra alçalışa geçen rotamız Adamkayalar denilen bölgenin arasından geçerek devam etti. Adamkayalar buradaki farklı oluşumdaki taşların yoğunlukta olmasından dolayı verilen isim. Bu bölgeye serpilmiş olmasından dolayı insanların ilgisini çekmiş ve bundan dolayı ziyaretçi akınına uğruyor. Daha çok yürüyüş gruplarının seçtiği bu klasik rota bu bölgenin içinden geçiyor.

Delisarnıç köyünden Kestanelik’e (2.Etap)
Delisarnıç köyü “Adamkayalar” denen oluşumların en sık gözlendiği yer. Oraya vardığımızda yürüyüşümüzün ilk etabı tamamlanıyor. Burada su takviyesi yaptıktan sonra Delisarnıç köyünden kestanelik mahallesine kadar yürümeye koyuluyoruz.

Yolumuz ve manzaramız nispeten daha kolay tırmanış yok, hafif inişlerle yolumuza devam ediyoruz. Burası devasa kestane ağaçlarının, yosun tutmuş kayalıkların üzerini kapladığından dolayı nemli ve yeşil kalmış bir bölge. Yeşilin farklı tonlarının olduğu bu alan doğal bir film stüdyosu gibi.

Adamkayalar, delisarnıcı etabından sonra Kestanelik de mola verdik. Yolumuzun yarısından çoğu bitmişti. Buradan Çaltepe köyüne devam edeceğiz. Yani 3. ve son etabı yürüyeceğiz. Doğrusunu söylemek gerekirse 3. etapta çok fazla tırmanış var. Günün en zor rotası. Bize işler mi? Tabi ki de, hayır!

Kestanelik’ten- Çaltepe köyüne (3. Etap)
Köyün içinde mola verdikten sonra köyü geride bırakıp tırmanışa geçiyoruz. Sonbahar yaprakları arasından devam eden patikamız bir anda taş zemin üzerinde kayalar arasında devam ediyor. Burası en zor ve en yüksek rotamızdı fakat manzarası en güzel rotaydı. Torosların tepeleri ve etekleri burnumun dibindeydi; bir yeşil denizi içindeydim sanki.

Günü en yüksek noktası olan 1250 metreden Çaltepe köyü çok net görünüyordu. Kayalık bir yamaçtan köye doğru inişe geçtik ve bir saat sonra köye ulaştık. Köydeki varış noktamız olan Erdinç Pansiyona bir dere yatağı içinden geçerek vardık.

Toplamda 20 km süren yürüyüşümüz ardından bizim için hazırlanmış köy yemeklerini ve köy yoğurdunu afiyetle yedik. O kadar uzun yürüyüşten sonra bu yemeği hak etmiştik. Havanın kararması ve soğumasıyla sandalyelerimizi alıp sobanın etrafına sıralandık. Sobada bedenimiz ısınırkerken, içimizi ısıtan sıcacık caylarımızı yudumlayıp, muhabbetten sonra yola çıktık. Herkesin çok yorulduğu fakat doğada olmaktan zevk aldığı bir günü daha geride bıraktık.