Mutlu Olmak Neden Zor?
İnsan Neden Mutlu Olmakta Zorlanıyor? Bu sorunun cevabına Marx ve Freud da kafa yormuştur. Marx: “doyum ve daha fazlasını elde etme arzusu” olduğunu söyler. Bu konuyu yabancılaşma kavramıyla açıklamıştır. Ona göre insan gittikçe kendi yarattığı ve uygarlaştırdığı dünyada artık bir parça olamıyor, gittikçe kendi özünden uzaklaşıp doyumsuzlaşır.
***
Marx’a göre bu yabancılaşmanın temelinde ahlak, vicdan gibi moral değerlerin yerini iş, kazanç, uyanıklık gibi kavramlara bırakması vardır. İnsanın bu şekilde kendine yabancılaşması çevresine ve diğer insanlara da yabancılaşmasını beraberinde getirecektir.
***
Kendine Yabancılaşmak
Kendimizle yabancılaşmanın en iyi örneklerinden biri de bir şeyi (insan, eşya, para, iktidar,) çok sevmektir. Hatta ona aşık olmaktır. Fark etmeden kendimizi sevebilme yeteneğini kaybedip kendimizden uzaklaşırız. Bir tutkunun etkisi altında kalmak bireyi kişilinden uzaklaştırır ve esir haline getirir.
***
Toplumum etkisi altında kalarak yabancılaşmak
Toplum insanın düşünce ve davranışları yönlendirir ve gerçekleşen davranışlar sonucu doyum ortaya çıkar. Toplumun var olması için toplumu oluşturan üyelerin belirli sosyal gerekliliklere uymaları gerekir. Bu gereklilikler sayesinde sosyal karakter zamanla bireylerin içine öyle işler ki insanlar düşünmeden kendilerini bu gerekliliklere uyar halde bulurlar. Hatta bu durumdan gurur ve haz duyarlar.
***
Modern endüstri toplumunda insanların her gün düzenli olarak ve kendilerini işe vererek çalışmaları için sosyal karakter oluşturulmuş durumdadır. Sosyal karakter bireysel karakter gibi dinamiktir. Bu dinamizmin temelinde ise insanların ihtiyaçlarını karşılamayan sistemlerden vazgeçip onların yerine daha çok ihtiyaçlarını karşılayan sistemler bulmaları veya yaratmalarıdır.
***
Örneğin 19. yüzyılda baskın sosyal karaktere sahip olmak, elde tutmak ve tutumlu olmakken 20. yüzyılın sosyal karakteri ne olursa olsun satın almak ve daha fazla tüketmek üzerine kuruludur.
***
Çocukluktaki gelişim sürecinde, ana baba ve diğer bakıcı kişiler çocuğa toplumsal pek çok kalıp düşünce aktarırlar. İnsanın sahip olduğu güdülerden bazıları toplum tarafından şekillendirilmiş bireylerce öğretilmiştir. Toplum tarafından kabul edilmeyen fakat bireyin kabul ettiği güdüler bilinçaltına bastırılır.
***
Freud’a göre içimizdeki gerçeklerin çoğu bilinçaltında yaşanırken. Bilinçli yaşadığımızı sandıklarımız ise gerçek değildir. Kişiler bilinçaltındaki bu güdülerinin farkında değildir.
***
Kişi, kabul edilmeyen güdülerini bastırır. Bastırma kişiye kısa vadede bir rahatlama sağlasa da uzun vadede kişinin duygu, düşünce ve davranışlarını etkilemeye devam edecektir.
***
Kişi duygu ve düşünce özgürlüğüyle kendini ne kadar onurlu saysa da bastırdıkları tarafından yönlendirilen bir kukladan öteye gidemez. Çünkü bastırma, güdüye karşı kullanılan bir savunma mekanizması değildir. Bastırmanın amacı güdünün bilinç düzeyine çıkmasını engellemektir.